İstanbul Politik Araştırmalar Enstitüsü (IstanPol) Genel Direktörü Seren Selvin Korkmaz, Medyascope için kaleme aldığı yazısında, güçlendirilmiş parlamenter sistem mutabakatını imzalayan altı partinin bundan sonraki süreçte atması gereken adımları sıraladı.

Seren Selvin Korkmaz / Medyascope
Türkiye’de şu sıralar en çok tartışılan konular “altılı masanın durumu” ve “muhalefetin cumhurbaşkanı adayının kim olacağı”. Muhalefetten beklenti büyük. Ekonomik darboğaz derinleşirken insanlar öfkeleniyor, çaresiz hissediyor ama en çok umutlanmak istiyor. Haliyle, iktidarın alternatifi olacak muhalefet partilerinin de bu umut dalgasını yaratmasını bekliyor. Belki de bu umuda kapılıp gündelik dertlerin verdiği acı yatışsın istiyor. Türkiye muhalefeti ise zor olanı başarmaya, kutuplaşmış bir toplumdan yeniden ortak bir gelecek tahayyülü yaratmaya çalışıyor. İktidar ise elindeki devlet, sermaye ve medya gücünü kullanarak muhalefet için yeni tuzaklar kurmaya devam ediyor.
Türkiye 2023’te iki seçim yapacak. Bir oy cumhurbaşkanı için, bir oy da parlamento temsili için atılacak. Muhalefetin amacı, cumhurbaşkanlığını kazanmak ve parlamento çoğunluğunu sağlayarak güçlendirilmiş parlamenter sisteme ve nihayetinde demokrasiye geçişi sağlamak. Bunun için iki ayrı formül var. Muhalefetin seçim ittifaklarından bağımsız tek/ortak cumhurbaşkanı adayı ile seçime gitmesi ve parlamento çoğunluğunu sağlayacak ittifak formülleri geliştirmesi. Haliyle iktidarın en büyük korkusu bu amaçla bir araya gelmiş muhalefet. İktidar her ne yaparsa yapsın bu amaç konusunda muhalefetin arasına nifak sokabilmiş değil. Ancak, seçim gününe kadar muhalefeti bölecek, kendi içinde tartışmaya düşürecek her hamleyi kullanacak. Çünkü iktidarın vaadi yok, topluma sunacağı yeni bir Türkiye hayali yok. Üstelik ekonomik kriz bu denli derinleşirken kısa vadeli seçim ekonomisi ile seçmeni rahatlatma seçenekleri çok kısıtlı. Haliyle odak noktası muhalefetteki birliği dağıtmak olacaktır.
İdeolojik ve söylemsel olarak yekpare hale gelmiş Cumhur İttifakı karşısında birbirinden oldukça farklı partilerden oluşan altılı masanın ortak yol haritası ve söylem oluşturması çok daha zor. Ancak, altılı masa “güçlendirilmiş parlamenter sistem” önerisi üzerinde titizlikle çalışarak oldukça zor olan bu işi başardı. Üstelik benim beklentimin aksine çok daha detaylı bir program açıklanmış oldu. Yani zor olan aslında başarıldı. Ancak, altılı masanın zaman kaybetmeden aşması gereken birkaç bariyer yerinde duruyor. Bu bariyerlerin her biri altılı masa için risk niteliğinde, aşılması ise Türkiye’nin demokratikleşmesi için büyük bir fırsat.
- Altılı masanın bir araya gelmesi oldukça önemli ancak bu birlikteliğin iyi çalışılmış bir iletişim stratejisinin henüz olmayışı mahalle içi kavgaları büyütüyor. Masayı DEVA ve Gelecek partilerinin diğer partileri bastırarak şekillendirdiği iddialarından, masayı aday tercihleri kabul edilmezse dağıtacak lider spekülasyonlarına kadar pek çok teori havada uçuşuyor. Altılı masa; politikalarıyla, liderlerin gündem yaratacak çıkışlarıyla gündemi meşgul etmedikçe gündemi söylentiler belirliyor. Bu da iktidar için önemli bir fırsat yaratıyor.
- Popülistlerin kışkırtıcı mobilize edici siyasetine karşı geniş muhalefet ortaklıklarının “dinamizm” yaratamama riskleri var. Bu tarz oluşumlar seçimde hezimetle de sonuçlanabiliyor. O yüzden soyut gelecek tahayyülünden somut vaatlere odaklanmalı.
- Altılı masanın bugünden Türkiye’nin pek çok sorununa köklü çözüm sunmasını beklemek gerçekçi değil, ancak Türkiye’yi refaha kavuşturacak temel bir yol haritası sunmaları mümkün. Örneğin, güçlendirilmiş parlamenter sistem önerisi merkeze alınarak ilk 300 gündeki ekonomi, dış politika, demokratikleşme konusundaki ortak yol haritası açıklanırsa seçmenin gözünde altılı masanın varlığı somutlaşmış olur.
- Öte yandan altılı masanın seçmenleri Türkiye’nin tarihini, kritik olayları farklı perspektiflerden yorumluyor. Pek çok olay kutuplaşma defterini açıyor. Bu nedenle toplumun tüm kesimlerini birleştiren geçmiş ve gelecek anlatıları üzerinden bir “hikaye” yaratabilmeleri gerekiyor.
- Altılı masa entelektüeller ve sivil toplumla diyalog kanalını da etkin bir biçimde kullanmadığı taktirde “kötümser koridor” diye tarif ettiğim etki devreye giriyor ve kamuoyundaki tartışmalar “muhalefetin mutlak başarısızlığı” ekseninde şekilleniyor. Bu nedenle altılı masanın bu kesimlerle de etkin bir diyalog kurması ve hedeflerini, mevcut durumlarını anlatmaları gerekiyor.
Yazının tamamına buradan ulaşabilirsiniz: