Economist’te yayınlanan bir analiz, ABD’de Yüksek Mahkeme’nin ülkede kürtajın anayasal bir hak olmasının temelini oluşturan “Roe-Wade kararını” bozmaya hazırlanmasına yönelik tartışmaların mahkemenin tarihsel rolüne zarar verdiği konusunda uyardı. Analize göre mahkemenin güçlü bir ‘üçüncü meclis’e dönüşmesi, ABD’de hukukun üstünlüğünü tehlikeye atabilir.

Politico adlı haber sitesinde geçtiğimiz hafta ABD Yüksek Mahkemesi’nden henüz taslak halindeyken basına sızdırılmış bir metin yayınlandı. Yüksek Mahkeme hakimlerinden Yargıç Samuel Alito tarafından kaleme alınan bu metin, kürtaj hakkını anayasal güvence altına alan Roe v. Wade davasıyla ilgili Yüksek Mahkemenin 1973 yılında verdiği dönüm noktası niteliğindeki emsal karar bozulması yönünde görüş bildiriyordu.
Belgenin, Yüksek Mahkeme Başkanı John G. Roberts tarafından doğrulanmasıyla birlikte, ülkede Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasında süregelen politik çatışmanın bir unsuru haline gelen kürtaj tartışması yeniden alevlendi.
Kararın oy çokluğuyla kabul edilmesi halinde, her eyalete kendi kürtaj sınırlamalarını belirleme hakkı doğacağı ve ABD’nin toplumsal bir krizle karşı karşıya kalacağı ifade ediliyor.
Economist’te yayınlanan bir analiz, nihai görüş açıklanmadan önce yargıçların fikirlerini değiştireceklerini veya argümanlarını yumuşatacaklarını ifade ediyor. Ancak Trump’ın atamaları sonucu muhafazakar yargıçların çoğunlukta olduğu mahkemenin, ülkenin birbirine düşman iki kutba bölünmesini hızlandırma riski taşıdığı konusunda da uyarıyor.
Analiz yargıçların, güçlerini en üst düzeyde kullanarak yasamanın kararlarını tekrar tartışmaya açması halinde, seçilmemiş üyelerden oluşan güçlü bir üçüncü meclise dönüşebileceklerini ifade ediyor. Bunun sonucunda yaşanacaklar ise şöyle özetleniyor:
“Bunun üç kötü sonucu olabilir. Hakimler kararlarının dikkate alınmadığı sonucuna varabilir. Hukukun üstünlüğünün zayıfladığı bir ABD daha az özgür ve daha işlevsiz bir hale gelir. Mahkeme
‘son çare’ olarak karar veren bir mekanizma olma özelliğini kaybederse, anlaşmazlıkları barışçıl bir şekilde çözme yeteneğini de kaybedebilir. İkincisi, eğer yargıçlar, muhafazakarlık adına yarım asırdır geçerli olan emsaller kararların üzerini çizmeyi başlarsa, mahkemeyi yeniden yapılandırılmasına yönelik siyasi bir baskı olacaktır. Üçüncüsü, ABD’ni kırmızı ve mavi kamplar arasındaki bölünme daha da derinleşecek. ABD eyaletlerin kendi yasalarının çoğunu yazma yetkisine sahip olduğu federal bir sistem. Ancak Avrupa Birliği’nden farklı olarak aynı zamanda bir ulus. Eyalet yasaları, silah sahibi olmanın yasaklandığı California ya da eşcinsellerin evlenmesine izin verilmeyen Teksas kadar farklılaşırsa, bu, o eyaletlerdeki azınlık haklarının çiğnenmesine yol açar. Tek çözüm eyalet değiştirmek olacaktır. Ancak bir eyaletteki neredeyse herkesin Cumhuriyetçi ve komşu bir eyalette neredeyse herkesin Demokrat olduğu bir ABD’nin herhangi bir ulusal çıkarda bir araya gelmesi pek beklenemez.”
Analiz tüm bunlardan kaçınmanın yolu olarak mahkemenin ‘uzlaşma sanatı’nı yeniden keşfetmesi ve böylece mahkemenin sahip olması olması gereken hakem rolünü benimsemesi gösteriliyor.
“Mahkeme itidalli davranarak kendini bu konuların dışında tutmalı, aynı zamanda kendi meşruiyetini de güçlendirmeye çalışmalıdır.”
Kaynak: Economist