
Prof. Dr. Serpil Sancar
Dünyada kutuplaşmanın, militarizmin ve savaşların gündemi belirlediği bir zamanda yaşıyoruz. Türkiye’de ise hükümet, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının yanı sıra, her tür eşitliği savunmaktan vazgeçme, kadın hakları ihlallerine duyarsızlık ve her fırsatta cinsiyete dayalı ayrımcılık yapmaktan geri durmuyor. Öte yandan yükselen kadın yoksulluğunun görünmezliğine ve siyasal İslam’ın kadın haklarını gasp etmeye yönelik hamlelerine de siyasi çevrelerden ciddi bir eleştiri gelmiyor. Kadın hakları örgütlerine yönelik kapatma davalarının açılması ise mevcut duruma yeni bir boyut ekliyor.
Bu durumu gündemine alıp açık ve somut çözüm önerileri geliştirerek hükümet uygulamalarına karşı bir hat oluşturmaya çalışması beklenen muhalefet partileri ve 6’lı masayı oluşturan siyasal aktörler sorunları basit ve kısa basın açıklamalarıyla geçiştiriyorlar. Hızla artan kadın hakları ihlallerine karşı çözüm sunan bir yol haritasını masaya koymak yerine çözümler için “iktidar değişikliğini bekleyin” diyorlar.
Türkiye’de bugünlerde, 6’lı masanın muhalefet stratejileri kararlaştırılırken, kadın haklarını korumayı ve toplumsal cinsiyet eşitliğini hayata geçirmeyi merkeze alma iradesini gösteren ve bu konuyu politika gündemine taşıyacak bir siyasal oluşuma gereksinme var.
Türkiye’de siyasal partilerin yıllardır açıkça dile getirdikleri kadınları içerme taahhütlerine ve bazı partilerdeki mevcut cinsiyet kotalarına rağmen, eksik temsil edilen cins olarak kadınların oranı TBMM’de bile %17’yi, seçilmiş belediye başkanları içinde %3’ü geçemedi. Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nde (CEDAW) yer alan ve altına imza atılmış taahhütlerde, erkek egemen bir kurumsal yapının kadınları da içerecek şekilde dönüşmesi için, “kritik eşik” dediğimiz, her bir cinsiyetin en az %40 olması şartı da hala gerçekleşmiş değil.
Mevcut durumda sadece cinsiyeti kadın olanların içerilmesiyle kadınların siyasal temsilinin sağlandığını iddia edenler var. Oysa ki sadece biyolojik cinsiyeti kadın olanların siyasette – o da çok sınırlı sayıda- var olması kadınların eşit temsil ve eşit katılım sorunlarını çözmeye yetmez. Mevcut durumda hem kadınlar kritik eşik oranı olan %40’a ulaşmıyor; hem de kadınların siyasal süreçlerden dışlanmasını önleyecek, kadın haklarını korumaya yönelik temel politika ve stratejiler de, muhalefet partilerince içselleştirilip parti yapılarında kurumsallaştırılmıyor. Hatta bu konuda dünyada başarılı örneklerle ispatlanmış stratejiler açıkça reddediliyor ya da perde arkasında dirençle karşılaşıyor.
Sonuçta yıllardır, altına imza atılan siyasi belgelerde cinsiyet eşitliğini gerçekleştirmenin olmazsa olmazları olarak tanımlanmış ve dünyada başarı ile uygulanmış “kadın hakları siyaseti”nin modelleri, stratejileri, politikaları, bir bütün olarak, siyasal partilerce içselleştirilmiyor; kadın hareketinin önde gelen deneyimli politik aktörleri de işbirliği yapılarak kurumsal siyasete taşınacak “müttefikler” olarak görülmüyor.
Bu konuda evrensel standartlar olarak önerilen bazı kota, kadın aday havuzu hazırlama, eş başkanlık, siyasal partilerin içinde kadın politikacıların güçlenmesini sağlayacak özel kurumsal yapılar oluşturma gibi çözümler üzerine 6’lı muhalefet masasında yer alan partilerin kafa yorduğunu görmüyoruz. Bu önerilerin bir kısmını uygulayarak kadınları politikaya taşımada başarılı olmuş HDP gibi örnekler de, başka siyasal gerilimlerin varlığı nedeniyle görmezden geliniyor ve partiler arası bir siyasi rekabet konusu olamıyor. Bu gidişata kadın hakları örgütlerinin itiraz etmesi; kadın hakları savunucularını siyasete sokmak için bir baskı grubu oluşturması kaçınılmaz görünüyor.
Olası cumhurbaşkanı seçimlerinde adayların kadın haklarını koruma konusundaki görüşlerini açıkça kamuoyuna anlatmaları gerekli. Tek adam rejimine karşı demokratik bir rejimi yeniden inşa etmekten bahsedenlerin kadın hakları savunucularının desteğine ihtiyacı var. Unutmayalım ki İstanbul Sözleşmesini savunanların oranı bu ülkede %60 ve bu desteğin siyasal karşılığını gerçek hayatta görmeye ihtiyacımız var. Güçlendirilmiş parlamenter sistemin inşası sürecinde siyasal partilerin erkeklere göre şekillenmiş kurumsallaşma modelleri değişmeli, kadın deneyimlerine yaslanacak siyaset yapma yollarına kapı açılmalı.
6’lı muhalefet masasının birbirine ters düşmemek için kendi arasında kadın sorununu konuşmadığını görüyoruz. Saadet Partisi istedi diye İstanbul Sözleşmesinin iptaline açık ve somut adımlarla karşı çıkılmıyor. Bu suskunluğun ve sessizliğin bedelinin Türkiye’ye laikliğin çöküşü, kadın haklar meselelerinin dini fanatizmin iktidar alanına bırakılmak zorunda kalınacağını herkes bilmeli.
Özellikle mevcut siyasi durumdan hiç umudu olmayan ama ilk seçimde oy kullanacak 7 milyon gencin cinsiyet eşitliği beklentilerinin çok yüksek olduğu gerçeğini unutmayalım ve bu gençlerin “yeni siyaset beklentileri” içinde kadın hakları siyasetinin doğru bağlamlarda yer almaş gerekiyor. Toplumsal cinsiyet eşitliğini gerçekleştirmeyi bu genç kuşak için açık ve somut olarak hayata geçirmek bizim kuşağın temel görevlerinden biri değil mi?