Yazar Berrin Sönmez, Duvar’daki yazısında, Bekir Bozdağ’ın yeniden Adalet Bakanı olarak atanmasıyla aynı güne gelen medya genelgesinin Medeni Kanun ve kadın hakları, kazanımlarına yönelik saldırılardan menkul ‘sosyal mühendislik’ projesinin başka bir adımı olduğunu söylüyor.
“Bekir Bozdağ’ın yeniden Adalet Bakanı oluşu, AKP iç koalisyonunda, kadın düşmanı grupların öne çıktığını ve planların, gecikmeden ve genişletilerek hayata geçirilmesi yönünde kararlı olunduğunu gösterir. Bozdağ’ın bakan oluşu, aynı gün yayınlanan sansür genelgesiyle birlikte düşünülünce durumun vahameti artıyor.”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan imzasıyla, Resmi Gazete’de “Basın ve Yayım Faaliyetleri ile İlgili 2022/1 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Genelgesi” yayımlandı.
Genelgede, “toplumun temel değerlerine aykırı unsurlar taşıdığı gözlenen ve son günlerde özellikle yabancı içeriklerin uyarlaması şeklinde ekranlara gelen televizyon programlarının toplum üzerindeki yıkıcı etkilerini bertaraf edecek adımların ivedilikle atılacağı” belirtildi.
Programların “Medya aracılığıyla milli ve manevi değerlerimizi yıpratmaya, aile ve toplum yapımızı temelinden sarsmaya yönelik açık ve örtülü faaliyetler” olarak tanımlandığı genelgede bu yapımlara karşı “tedbir alınacağı” ifade edildi.
Yazar Berrin Sönmez, Duvar’daki yazısında, Bekir Bozdağ’ın yeniden Adalet Bakanı olarak atanmasıyla aynı güne gelen medya genelgesinin Medeni Kanun ve kadın hakları, kazanımlarına yönelik saldırılardan menkul sosyal mühendislik projesinin başka bir parçası olduğunu anlatıyor.
Sönmez’in ‘Sansür Genelgesi Medeni Yasa planlarının mütemmim cüzü’ başlıklı yazısından:
“Bekir Bozdağ’ın yeniden Adalet Bakanı oluşu, AKP iç koalisyonunda, kadın düşmanı grupların öne çıktığını ve planların, gecikmeden ve genişletilerek hayata geçirilmesi yönünde kararlı olunduğunu gösterir. “Küçüğün rızası” absürtlüğüyle kadın ve çocuk haklarını çiğnemekten çekinmeyen Bekir Bozdağ’ın bakan oluşu, aynı gün yayınlanan sansür genelgesiyle birlikte düşünülünce durumun vahameti artıyor. 28/29 Ocak gecesi yayınlanan sansür genelgesinin Gülşen, Sezen Aksu, Sedef Kabaş ve Sevda Karaca hakkında yürütülen karalama kampanyası ve sosyal medya saldırısıyla ilişkisi dikkate alınmalı. Medeni Kanun güvencesindeki kadın haklarına ilişkin değişiklik planlarından ayrı bir şeymiş gibi görmek de hatalı olur. ‘5 yıl önceki şarkıya neden şimdi itiraz geliyor?’ sorusuna da cevap olmuştur bu genelge. İktidar bloku tabandaki trollerine talimat vererek özellikle Gülşen ve Sezen’e yönelik saldırıları başlatmış ve uzun zamandır hazırlıklarını yürüttüğü sansür fırsatı için uygun zamanı kendisi yaratarak eldeki genelgeyi yayınlamış olmalı. Sedef ve Sevda ise konuşan kadınlar olarak ibreti alem için, birisi tutuklama diğeri sosyal medya linçiyle susturulmak istendi. Başladığı günden itibaren mesele Gülşen, Sezen, Sedef, Sevda değil mesele kadın haklarını gasp etmek için iktidarın kendi tabanına yönelik ikna çalışması derken yanılmadığımızı gösteriyor bu genelge.
Aile, çocuk ve gençlik vurgusu, yerli ve milli algısı, iç ve dış düşman korkusuyla bezenmiş birazcık demokratik ülkelerde var olan sosyal medya düzenlemeleri imasıyla hukuk sosuna bulanır gibi yapılmış sansür genelgesi, Medeni Yasa’ya saldırı işinde mütemmim cüz, tamamlayıcı parça işlevine sahip olmak üzere zaman ayarı yapılmış gibi görünüyor. Bekir Bozdağ’ın yeniden bakan oluşuyla eş zamanlı gerçekleştirilmesi tesadüf sayılamayacak kadar anlamlı. Gerçi bu sansür genelgesinin sosyal mühendislik projesinin her adımı için son derece fonksiyonel bir parça olduğu ortada. Medeni Kanun ve kadın hakları, kazanımlarına yönelik saldırılara vurgu önemli çünkü sosyal mühendislik projesinin her adımı kadının hayatına dair kısıtlar üzerine kurulu. Nitekim sansür genelgesinin neredeyse her satırında kadın haklarının gaspı geçiyor. Yazılmaksızın, okunmaksızın, görülmeksizin satır aralarında mevcut… Aile, çocuk ve gençlik vurgusu yer alıyor. Ancak kadının adı yok. Zira istenen toplum düzeni kadının adı olmayan bir ülke kurma hayaline dayalı. Aile kavramı daima eril tahakküm anlamında kullanılıyor iktidarın dilinde.
Eril tahakkümü tahkim etmek üzere toplum tasarlanırken kadının adı kullanılmaz tabii ki çünkü kadın haklarını yok ederek kurulabilecek bir düzen için kadın kavramını kullanmak işlerine gelmez. Etkisiz eleman olarak kullanılıp, görünmez kılınan kadın, bu genelgenin ruhunda yer alıyor, alt metinde yani. Aile kavramının içine görünmezlikle gömülmüş, eril hegemonyanın acımasız esaretine terk edilmiş halde. Bu projeye tüm toplumu değil sadece iktidar bloku içindeki kadınları “ürkütmemek” adına, kadınlara ve kadın haklarına değinilmeyen, kurnazca bir tercih yapılmış, genelge metninde. Sadece ikna edilmeye dünden razı olanları etkileyebilecek bu tercihin ve genelgenin bütünü ile Medeni Yasa ve kadın hakları arasındaki ilişkinin herkes tarafından görülmesini umalım. Görülmesini ve kadın hakları savunucularının uzun süredir sergilediği çabaya partili partisiz muhalefetin ve çeşitli ittifak girişimlerinin amasız, fakatsız katılmasını umalım.”