Kadına yönelik tacizle ilgili soruna erkeklerin milliyeti üzerinden bakmanın doğru olmadığı görüşünü savunan kadın örgütleri, kadına yönelik şiddetin siyasi görüşler ve çekişmeler sonucu araçsallaştırıldığına dikkat çekiyor.

Türkiye’de son günlerde artan göçmen meselesine, “göçmen erkeklerin kadınlara yönelik taciz” iddiaları da eklendi.
Kadın örgütleri, Duvar’dan Nur Kaplan’a, siyasetçilerden sanatçılara kadar pek çok farklı kesimden kişinin katıldığı tartışmayı değerlendirdi.
EŞİK – Avukat Hülya Gülbahar
“Şiddet uygulayanın milliyetine, sınıfına, eğitim durumuna, gelir durumuna bağlı olarak tolerans göstermenin sağlıklı sonuçlar üretmeyeceği açık. Kadına yönelik şiddetin siyasi görüşler ve çekişmeler nedeniyle milliyetçi hatta ırkçılığa varan duygularla araçsallaştırılmasına çok dikkat etmek gerekiyor. Cinsel taciz söz konusu olduğunda şu ya da bu nedenle hiçbir kesime hiçbir biçimde pozitif ayrımcılık yapılamaz. Herhangi bir sorundan o toplumun en dezavantajlı, güçsüz, kırılgan, bırakılmış kesimlerinin daha fazla etkilendiği gerçeği bu göçmen, göç, mültecilik politikaları söz konusu olduğunda da karşımıza çıkıyor. Yasal izinleri alınmış ya da alınmamış göçmen olma pozisyonu, çocuk cinsel istismarından kadınlara yönelik tecavüz dâhil cinsel şiddete ya da erken yaşta evliliği veya erkek çok eşliliğinin meşrulaştırılmasına bir araç olarak da kullanılabiliyor.”
Türk Kadınlar Birliği Genel Başkanı Avukat Sema Kendirci Uğurman
“Cinsel taciz suçunu işleyenlerin oralı ya da buralı olmasını tartışmadan bir ceza hükmüyle karşı karşıya bırakılması gerekir. Ama eğer şu andaki idare sınır dışı etmeyi önümüze koyuyorsa bu işlenen suçun ortadan kaldırıldığı anlamına gelmiyor. Yabancı olduğu için işlenen suçtan bir an önce kurtulalım mantığını bana hatırlatıyor. Bu çözüm mü? Bugün bu suçu işleyeni sınır dışı edersiniz ya sonra? Engel mi oldunuz? Bir başka suçun oluşmasına engel olmanın yolu bu mudur?”
“Bütün bunların tek bir karşılığı var, bizim politikalarımız doğru değil. Mülteci, sığınmacı… Hukukta hepsinin bir karşılığı var ama daha statüleri bile belli değil. Suç işlenmesini ortadan kaldıracak caydırıcı önlemler hayata geçirilmeli. Doğru olmayan devlet politikalarıyla bugün düşmanlıklar oluşturuluyor. Sorun zihniyet ve bakış sorunu o parti, öteki parti meselesi değil. Devlet politikasının yokluğu gündemde olduğu için bir belediye başkanı ‘istemiyorum’, bir başkası ‘şehrimde istemiyorum’, suçlu ‘linç edelim’ diyebiliyor. Peki niçin burada bu insanlar? Kendi ülkelerinde suçlu tipler miydi? Suç işleyenin karşılığını görmesi gerekiyor, kim olduğunun bir önemi yok. Öteki mülteci kadına ya da kız çocuğuna karşı işleyince haklılığı mı var?”
Cinsiyet Eşitliği İzleme Derneği (CEİD) Yönetim Kurulu Üyesi Sevinç Ünal
“Cinsel tacizde bulunan erkekler her kimse Türk, Kürt, Iraklı, Çerkez olarak bakmamak gerekir. Hangi suçu işlediyse cezasını çekmeli. Türkiye’de 6284 sayılı yasa var. Türk vatandaşına hangi cezayı veriyorsan ona da o cezayı vermelisin.”
Kadın Savunma Ağı Üyesi Çağla Akdere
“Bugün İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması bu kadar gündem değilken, buna karşı politika üreten siyasilerin bugün kadınların ‘güvenliğini’ gerekçe göstererek göçmen karşıtlığını örgütlemesi meşruluk zemini yaratmaktan öteye geçmiyor.”
” “Neden bu insanlar göç etmek zorunda kalıyor diye emperyalist güç ilişkilerine bakmamız gerekiyor. Savaştan dolayı mağdur olan ya da göç etmek zorunda kalan başka ülkelerde aslında hiç insani olmayan koşullarda yaşama sıkı sıkı bağlanan insanlarda hesap sorarak yapamayız bunu. Pek çok Suriyeli kadın sokağa çıkmaya korkar halde. Bu kışkırtılan göçmen düşmanlığı dolayısıyla tehdit altında hissediyorlar. Çocuklar akran zorbalığına maruz kalıyorlar, okula gitmek istemeyen çocuklar var.”
Kaynak: Duvar