Yazar Gülfer Akkaya, Kadın İşçi’deki yazısında, kadınları kıyafetlerine göre ile yargılayan toplumun iki yüzlülüğüne vurgu yaparak hem sağcı/muhafazakar hem de ve özgürlükçü ve eşitlikçi cenahın erkeklerini kadınların yaşam biçimlerine saygı duymaya davet ediyor.
“Sağcı/muhafazakâr/patriarkal ortaklığın bu dizaynı sanıldığının aksine sadece “sağcı/tutucu” kesimleri vurmuyor. Kendisini eşitlikçi, özgürlükçü, demokrat olarak gören kişileri ve kesimleri de derinden etkiliyor.”

Gülfer Akkaya / Kadınisci.org
İmamlar kadınların kıyafetlerine ilişkin kadın düşmanı açıklamalar yapıp kadınları hedef gösterdiğinde kadın-erkek çok sayıda insan buna karşı ses yükseltiyor Dinci. Yobaz. Cinsiyetçi. Kadın düşmanı. Muhafazakâr.
Sağcı/muhafazakâr ideolojinin patriarka ile her dönem özel ve sıkı ilişki içinde olduğu sır değil. Siyaset bu ideolojik ortaklıkla kadın bedenini araçsallaştırarak toplumu dizayn ediyor.
Sağcı/muhafazakâr/patriarkal ortaklığın bu dizaynı sanıldığının aksine sadece “sağcı/tutucu” kesimleri vurmuyor. Kendisini eşitlikçi, özgürlükçü, demokrat olarak gören kişileri ve kesimleri de derinden etkiliyor. Üstelik bu kesimler malum etkiden muaf oldukları zannı üreterek davrandıkları, kendilerini muhafazakârlıktan, ahlakçılıktan, erkeklikten kurtulmuş saydıkları için girdikleri “kötü yoldan” dönmeyi akıllarına dahi getirmiyorlar. Oysa mesele ahlak, namus olduğunda çok küçük bir azınlık hariç hepiniz oradaydınız deyip özetlemek yanlış olmaz.
Bu nedenle imamların cinsiyetçi saldırılarına karşı kadın bedeninin her türlü baskıdan kurtuluşunu ifade edip kişinin kendisine ait olduğunu anlatan “Benim bedenim benim kararım” sloganını sahiplenen milyonlar bir kez daha topluma kafa tutan kadınlar karşısında çuvalladı.
Bu çuvallamayı patriarkaya karşı dik duruşu, kıyafetleri ve LGBTİ+ desteği nedeniyle saldırıların hedefi olan Gülşen örneğinde de yaşadık.
Eleştiri değil, baskı
Kadınların kıyafetleri hakkında ağzına hakim olmayı öğrenemeyen erkekler, kadın, bedenini açık-kapalı kutuplaştırması ile bir o taraftan bir bu taraftan kontrol etmeye çalışarak nihayetinde aynı amaç için çabalamaktan vazgeçmiyor. Kutuplaştırmanın her iki tarafında yer alan erkeklerin tek derdi kadınların efendileri olmak.
Onlar sadece kadınların bedenlerini kontrol etmekle kalmıyor, bu bedenlerin ürettiği değere, emeğe sahip olma hakkını da kendilerinde görüyor.
Kadınların doğurduğu çocukların sahipleri pardon babaları olmayı, yani çocuklar üzerinde kadınlardan öte hak sahibi olmayı eleştirip bu haksızlığı kendisine dert edinen, sahiplik rolünden kurtulmaya çalışarak kendisini kadınlarla eşit gören erkeklerin oranı ne kadar?
“Özgürlükçü ve eşitlikçi” muhafazakârlar
Kadınlara yönelik tezgahlanan saldırılarda buna karşı duranlar arasında “özgürlükçü ve eşitlikçi” muhafazakâr bir kesimin olduğunu epeydir görüyoruz. İmamlar kadınların kıyafetlerine ilişkin bağırıp çağırıp kadınlara karşı şiddet uygulanmasını tavsiye ederken ona karşı tepki veren “eşitlikçi, özgürlükçü” kesim sıra kadınların kıyafetine ya da kadın sanatçıların sahne kostümlerine gelince imamla yan yana düşmekten rahatsız olmuyor.
Bir süredir Sıla, Gülşen, Hande Yener gibi mesleğini her açıdan itina ile yerine getiren, vizyonu olan, kadın bedenini ürkekçe, gizleyerek değil, güçlü ve erkekliğe meydan okuyarak var edebilen kadınlar erkekliğin hedefinde. Kontrol altına alınamayan her kadın gibi onlar da erkeklik için tehdit. Kurallarını darmadağın eden bu meydan okumadan rahatsız duyar erkeklik.
Yazının devamına buradan ulaşabilirsiniz.