Yıllardır kadınların siyasette etkin katılımını savunan SES Derneği Başkanı Gülseren Onanç, ABD Başkanı Joe Biden’ın kabinesinde kadın siyasetçilere ağırlık vermesinin ardından, ülkemizdeki muhalefet partilerinin üç erkek başkanına sordu: “Biden yaptı, peki ya siz?”
Gülseren Onanç
Tarih 2020 yılını nasıl yazacak merak ediyorum. Yüz yılın sağlık ve ekonomik krizi ile boğuştuğu, ve popülist otoriter erkek egemen siyasilerin krizi yönetemediği kayıp bir yıl olarak mı yoksa krizin de açtığı fırsat penceresinden açığa çıkan kadın aktivizminin ve kadın liderliğinin dünyayı sistemsel bir değişime yönelttiği bir yıl olduğunu mu yazacak. Şimdiden öngörmek zor.
Bugünün perspektifinden baktığımızda bir gerçek var; tüm dünyada kadınlar kimliklerini, insanlığı, demokrasiyi ve Dünya’yı direnişleri ve bilgelikleri ile korumaya çalışıyorlar. Şili’den, Polonya’ya, Hong Kong’dan, Lübnan’a, İran’dan, Beyaz Rusya’ya, Brezilya’dan Sudan’a, Amerika’dan Türkiye’ye kadınların aktivizmi sisteme direniyor. Ülke yönetiminde olan Yeni Zelanda’da Jacinda Ardern, Tayvan’da Tsai Ing-wen, Danimarka’da Mette Frederiksen ve Almanya’da Angela Merkel, Finlandiya, İzlanda’nın kadın liderleri bu kriz döneminde ülkelerini başarıyla yönettiler. Dünya’ya eşitlikçi, kucaklayıcı, adil bir sistemin nasıl kurulabileceğini gösterdiler.
Amerika’da ayrımcılığa uğrayan siyahilerin, göçmenlerin, eşcinsellerin, yerlilerin haklarını da örgütlü bir şekilde savunan, sisteme itirazı olan bütün gençleri mobilize edenler yine kadınlar oldular. Kadınların sokakta ve sosyal medyada cesurca sürdürdüğü örgütlü mücadele geçen ay yapılan Amerikan başkanlık seçiminde Trump döneminin sonunu getirdi. Siyasetin dışından gelen kadın liderliğindeki hareketler Demokrat Parti’ye ve onun başkan adayı Joe Biden’a zaferi hediye ettiler. Bu konuyu geçen hafta yazdığım yazıda daha detaylı yazmıştım.
Bu siyaset dışında gelişen ve büyüyen kadın liderliğindeki değişim dalgasının siyaseti nasıl değiştireceğini merak ediyordum. Siyaseti değiştirmezsek sistemi değiştirmeyeceğimizi biliyoruz. Bölgelerinden seçilerek gelen 105 Demokrat Partili kadın siyasetçi Temsilciler Meclisi ve Senato’da mücadele edecek ama Başkanlık sisteminde Başkan ve ona bağlı sekreterlerin çok önemli olduğunu biliyoruz. Joe Biden yaptığı seçimler ile eşitlikçi bir yönetimin nasıl kurulabileceğinin iyi bir örneğini gösteriyor.
Önce Başkan Yardımcısını Kamala Harris olarak belirledi. Harris siyahi ve Hintli kimliği ile tam da yükselen kadın dalgasını temsil eden bir kimlik. Biden 2021 – 2025 yılları arasında Amerika’yı yöneteceği takımı kurarken de yetkin kadınlardan oluşan bir kadro kuruyor, ilk kadın hazine bakanı Janet Yellen, olurken ekonomi yönetimini de kadınlara emanet edecek.
İlk kadın ulusal istihbarat direktörü Avril Haines, olurken Birleşmiş Milletlere atayacağı büyükelçiyi siyahi bir kadın olan Linda Thomas Greenfield’i seçti. Ayrıca Biden’ın Beyaz Saray iletişim takımının ise tamamı kadın olacak.
Bütün bu gelişmelere bakarak, bir aktivist siyasetçi olarak memleketimin geleceğine ilişkin hayallerim var. Amerika Trump’tan kadınların desteği ile nasıl kurtulduysa bizim de kadınların aktif katılımı ile başarabileceğimize inanıyorum. 2023 yılını düşünüyorum, Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yılı. Seçimleri bir demokrasi koalisyonu kazanmış, Türkiye’yi geliştirilmiş bir parlamenter sisteme geçirmeyi, demokrasiyi güçlendirmek üzere katılımcı bir anayasa yapmayı, kurumları güçlendirmeyi vaat etmiş bu iktidar takımında kadın erkek eşit temsil edilmiş, toplumun her kesiminin temsili sağlanmış, inancından, etnik kökeninden dolayı kimse dışarda kalmamış. Türkiye Cumhuriyeti ikinci yüzyıla kadını ve erkeği ile yeni bir başlangıç yaparak gençlerin yaşamak istediği parlayan bir ülke olmuş.
Bu hayallerimin yaşama geçmesi olanaklı mı? Geleceğimizi kadınların eşit katılımı ile kurabilecek miyiz? Bunun cevabının peşine düşmek için ülkemizdeki muhalefet partilerinin üç erkek başkanına şu soruları sordum:
- Muhalefette sürdürdüğünüz iktidar mücadelesinde kadınlarının değiştirici gücünün farkında mısınız?
- Yarın iktidar olduğunuzda kabinenizde kaç bakanlığın kadınlardan oluşacağını düşünürsünüz?
Yani aslında bakın Joe Biden’ı başkanlığa kadınlar taşıdı sizi de taşıyabilir, ama yetmez siz de yarın ülke yönetiminde kadınları karar mekanizmalarının içine ne kadar dahil edeceksiniz? “Biden yaptı, siz de yapacak mısınız?” diye sormak istedim.
Sorularımı CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Gelecek Partisi Ahmet Davutoğlu ve DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’a sordum. Onlar da samimiyetle cevapladılar. Konuya gösterdikleri ilgi ve hassasiyet için hepsine teşekkür ederim.
Aşağıda onlardan gelen cevapları olduğu gibi koydum. Hepsi kadınların siyaseti dönüştürecek ana oyuncular olduğunu teslim ediyor, iktidar olduklarında kadınların kabinede yer alacağına ilişkin her başkanın farklı yaklaşımı olsa da hepsi kadınlar ile çalışmaları gerektiğini söylüyor. Umarız uygulamaları da bu söylemleri gibi gerçekleşir.
Kemal Kılıçdaroğlu, CHP Genel Başkanı
İktidarın kazanılmasında kadınların rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kemal Kılıçdaroğlu:
Doğrudan şunu söyleyebilirim: Bir seçimin kazanılmasında en etkin güç, kadınlardır. Çünkü kadınlar, toplumdaki değişimin de öncüleridir. Türkiye’de eksik olan, daha doğrusu siyasi iktidar tarafından engellenen, örgütlenmedir. Kadınlar örgütlenebildiği sürece güçlü olurlar. Siz de ABD seçimlerinden bir örnek verdiniz, “direniş ve örgütlenme etkili oldu” diyorsunuz. Ben de örgütlü bir kadın hareketinin karşısında, hiçbir gücün durabileceğine inanmıyorum. Türkiye’de faaliyet gösteren kadın örgütleri ile zaman zaman bir araya geliyoruz. Katılımcılara da benzer şeyleri söylüyorum. Bir defa kadın hareketi, kesinlikle ama kesinlikle örgütlü olmalı. Şu örneği veriyorum. Bakın, bizim partimizde yüzde 33 cinsiyet kotası var. Biz partimizin yetkili kurullarını oluştururken, bu kurala göre hareket ediyoruz. Peki ama neden bu milletvekili seçimlerine yansımıyor? Çünkü Siyasi Partiler Kanununda, ne yazık ki böyle bir kota yok. Bu kota olmadığı için de erkek egemen anlayışın dizayn ettiği listeler nedeniyle, kadınların Meclis temsiliyeti çok düşük bir oranda kalıyor. Kadın örgütleri ile bir araya geldiğimde diyorum ki: Sizler bir ortak çalışma yapın, deyin ki “Siyasi Partiler Kanununda yüzde 50 cinsiyet kotası istiyoruz.” Ve bu teklife “hayır” diyen siyasi partilere de kadınların oy vermeyeceğini ilan edin. Böyle bir birliktelik sağlanabilirse, zaten kadınların hakkı olan temsil yetkisinin elde edilebileceğini düşünüyorum.
İktidar olduğunuzda kabinenizde kaç bakanlığın kadınlardan oluşabileceğini düşünüyorsunuz?
Şimdiden bir sayı vermek doğru olmaz, çünkü biz iktidara geldiğimizde bakanlık sayısında da değişiklikler olacak. Örneğin “Türkiye’de bir Esnaf Bakanlığı olmalı” diyoruz. Şu an maalesef yok, bunun gibi değişiklikler yapılacak. Ama şunu söyleyebilirim. CHP’nin iktidarında oluşturulacak Bakanlar Kurulunun yüzde 50’sinin kadınlardan oluşmasını isterim. Zaten biz, II. Yüzyıla Çağrı Beyannamemiz aracılığıyla da milletimize söz verdik. Beyannamemizin 2. maddesinde “Türkiye’nin toplumsal barışı ve huzuru sağlanacaktır” diyoruz. Ve alt maddede “Kadın-Erkek fırsat eşitliği sağlanacak, kadına yönelik şiddetin önlenmesi öncelikli bir devlet politikası haline getirilecektir.” ifadesi yer alıyor. Özetle şunu söylemek mümkün: İktidara geldiğimizde, fırsat eşitliği hiçbir soru işaretine yer kalmayacak şekilde sağlanacak. Bununla birlikte toplumumuzun kanayan yarası olan kadına yönelik şiddet olaylarının da mutlaka önüne geçeceğiz.
Ahmet Davutoğlu, Gelecek Partisi Genel Başkanı
İktidarın kazanılmasında kadının rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ülkemizde de, demokratik bütün toplumlarda da kadınların iktidarın değişimlerindeki rolü son derece belirleyicidir. Bu durum kadınların demografik ağırlıklarından daha derin anlamlar taşımaktadır. İktidar olan ya da iktidara yaklaşan, siyasi varlığını sürdürebilir hale getirebilen partilerin aldıkları oyları cinsiyet dağılımını baz alarak incelediğimiz zaman, kadın seçmen tarafından kabul görmüş partiler olduğunu bilimsel veriler doğrultusunda çok net görüyoruz. Başarılı sayabileceğimiz siyasi hareketler oylarının %55’lik kısmını kadın seçmenden alırken, baraj sorunu yaşayan partilerin oylarının sadece %30’luk kısmını kadın seçmen oyu oluşturmaktadır. Bu bir sonuç. Elbette bu sonucu etkileyen faktörlerin başında, yapılan pek çok hizmetin ve izlenen politikanın birinci dereceden muhatabının kadınlar olması gelmektedir. Ekonomiden eğitime, ulaşımdan güvenlik politikalarına kadar atılan her adımı ilk hisseden, ilk fark eden kadınlarımızdır.
Bir toplumda otoriter eğilimlerin yükselmesinin bedelini de öncelikle ve doğrudan kadınlar öderken demokratik özgürlüklerin yaygınlaşması da öncelikle kadınların hayatlarını olumlu yönde etkilemektedir. Bu açıdan bakıldığında, ülkemizde 1946-1950 yılları arasındaki sancılı demokrasiye geçiş sürecinde 21 Şubat 1947’de sandıklara kapanarak oylarına sahip çıkan Mersin Arslanköylü kadınların oynadıkları öncü rol bir tesadüf değildir.
Bugün popülist otoriter eğilimlere karşı yürütmekte olduğumuz kapsayıcı demokrasi mücadelesinde de kadınlarımızın öncü rolü olmaksızın başarılı olabilmek mümkün değildir. Bu gerçeğin ışığında Gelecek Partisi olarak duruşumuz net, bakış açımız bizden önce kurulmuş olan diğer siyasi partilere göre oldukça farklıdır. Partimiz kurulana kadar Kadın ve Gençlik Kolları diğer siyasi partilerde yan kuruluş olarak takviye edici güç gibi değerlendirirken, ilk kez bizim tüzüğümüzde doğrudan bütünün parçası haline gelmiştir. Bu çerçevede, Kadın Politikaları Başkanlığı ve Gençlik Politikaları Başkanlığı birer yan kuruluş olarak değil, yönetimin merkezinde ve yürütme mekanizması içerisinde Genel Başkan Yardımcılığı düzeyinde temsil edilmektedir.
Kadınlarımızın siyasete katılımını olumlu yönde etkileyeceğine inandığımız bu nitelik Gelecek Partisi’nin öncülüğünde gerçekleşmiş olan özgün bir yaklaşımdır.
Biz; kadın ile erkeğin birbirine güç veren, birbirini destekleyen eşit bireyler ve eşit vatandaşlar olarak yaşamın her alanında birlikte yol almaları gerektiğini savunuyoruz. Temel ilke olarak savunduğumuz kapsayıcı demokrasiye dayalı siyasi mücadelemiz kadın-erkek, genç-yaşlı onurlu vatandaşların omuz omuza vereceği mücadele ile iktidar olacaktır.
İktidar olduğunuzda kabinenizde kaç bakanlığın kadınlardan oluşabileceğini düşünüyorsunuz?
Gelecek Partisi’nin programında siyaset literatürümüze kazandırdığı önemli kavramlardan birisi de istihdam ahlakı kavramıdır. İstihdam ahlakı vatandaşların kamu görevi üstelenmelerinde objektif ehliyet ve liyakat kriterlerinin egemen olması ilkesine dayanmaktadır. Bu bağlamda önümüzdeki ilk seçimle birlikte oluşacak iktidarımızda bu temel ilkeler istihdam politikamızı belirleyecektir.
Öte yandan, hayatın farklı aşamalarında eşitsiz bir mücadele içinden gelen kadınlarımıza özellikle üst düzey kamu görevi üstlenmeleri konusunda teşvik edici yaklaşımlar uygulanmasını da bu ilkesel bütünlük içinde gerekli görüyoruz.
Ehliyet ve liyakat ilkelerini göz ardı eden ve kadınlarımızı kimi zaman rencide edebilen kota uygulamaları da, kadınların siyasi ve bürokratik hayat içindeki mağduriyetlerini göz ardı eden yaklaşımları da doğru görmüyoruz.
Bu tür çelişkilerin ortadan kaldırılabilmesi ancak ve ancak iyi eğitimli ve nitelikli kadınlarımızın siyasi hayata daha aktif ve daha yaygın bir şekilde katılmaları ile mümkün olabilir.
Partimizin kuruluş aşamasında gözlemlediğimiz üzücü gerçeklerden birisi, yaygınlaşan otoriter eğilimlerin ve karamsar psikolojinin kadınlarımızın siyasete katılımlarını olumsuz etkilemiş olmasıdır. Bununla birlikte gerek kurucularımız arasında gerekse ülke sathına yayılan teşkilatlarımızda binlerce yetkin ve cesur kadınımız bu otoriter ve karamsar psikolojinin dağıtılabilmesi için öncü bir rol üstlenmiş bulunmaktadırlar.
Gelecek kadrolarını oluşturan bu kadınlarımız arasından bakanlıklar da dahil her alanda çok sayıda ve yüksek oranda üst düzey kamu görevlisi çıkacağına inancımız tamdır.
Ali Babacan, DEVA Partisi Genel Başkanı
İktidarın kazanılmasında kadınların rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
ABD’nin yeni yönetiminde kadınların etkin pozisyonlarda görevlendirilmesi tüm dünya için ilham verici. Fakat ben, meseleye “iktidarın kazanılması” olarak bakmıyorum. Başarı sadece “iktidarı kazanmak” değildir. Bu bir ilkesel zorunluluk. Neticesinin “kazanma” ile ilişkilendirilmesi gerekmiyor.
Türkiye’nin en büyük sermayesi insanı. Petrolü, elması, madeni yok Türkiye’nin. Biz her bir insanımızın tek tek kıymetini çok iyi biliyoruz. Bu perspektifle kadınların yer aldıkları her yerde değer farkı yarattığını da çok iyi biliyoruz. Özellikle iş dünyası bunu ölçümlemek için bize daha kolay bir imkan sunuyor. Şirket yönetim kadrolarında kadınların artması şirketlerde gözle görülür bir büyüme sağlıyor. Örneğin, Fortune 500 şirketlerinin yönetimde en fazla kadın olan üst çeyreği ile yönetimde en az kadın olan alt çeyreği arasında sermaye yatırımının geri dönüşü oranlarına baktığımızda, arada %63’lük fark olduğu görülüyor. Çeşitliliğin, kadının etkinliğinin başarıdaki payı apaçık görülüyor.
Nasıl ki bir kuş tek kanatla uçamazsa toplumun da hak ettiği refah seviyesine ulaşabilmesi için iki kanada ihtiyacı var. Kadın ve erkeklerin eşit fırsatlara ulaştığı ve birlikte çalıştığı bir ülke ancak gelişebilir. Biz DEVA Partisi olarak una inandığımız için parti programımıza “parite” hedefi koyduk. Pariteyi parti programıyla deklare eden ilk partiyiz. Biliyorsunuz, cinsiyet kotamız var zaten; %35. Fakat hedefimiz eşitlik. Bizim hedefimiz; kadınların hayatın her alanında engellenmeden yer alabilmesi, ekonomik ve sosyal hayata katılımlarının arttırılması, eşit fırsatlardan yararlanması ve eşit muamele görmesi.
Bu çerçevede sorunuza tekrar dönecek olursam, hakiki bir başarı için etkin pozisyonlarda kadınların yer alabilmesi, engellenmemesi, desteklenmesi ve hatta motive edilmesinin gerekli olduğunu düşünüyorum. Bunun için de oturup beklemiyoruz, bilakis kadınları alıkoyan sebepleri azaltacak teşvikler ve çalışmalar yapmaya devam ediyoruz.
İktidar olduğunuzda kabinenizde kaç bakanlığın kadınlardan oluşabileceğini düşünüyorsunuz?
Küçük bir geçmiş hatırlatması yapmak isterim. Benim Başbakan Yardımcılığı görevim sırasında biliyorsunuz Türkiye, G-20 dönem başkanı oldu. Daha evvel G-20 yapısı içerisinde olmayan bir yapı oluşturulmasına öncülük ettim: W-20 (Kadın-20). Kadınların karar alma mekanizmalarına, işgücüne, iş dünyasına katılımının ülkeleri büyütüp geliştirdiği yadsınamaz bir gerçek. Bu amaçla, görevimin başındayken, tüm dünyada kadınların iş dünyasındaki rolünü ve etkinliğini arttırmak, kadın gücünü ortaya koymak, bunu ülkeler için geliştirici olacağını göstermek için W-20’nin kurulmasını sağladım.
Şimdi de DEVA Partisi’nde yönetim kadrolarına baktığınız zaman da 22 kişilik Genel Merkez Başkanlık Kurulu’nda 7, 51 kişilik Genel Merkez Yönetim Kurulu’nda 18 kadın arkadaşımızla birlikte çalışıyoruz. Bunu yeterli anlamında asla söylemiyorum. Biz kadınların aktif siyasi pozisyonlarda yer alması için üzerimize düşen sorumluluğun bilincindeyiz. İktidar olduğumuzda
bundan taviz vermeyeceğimiz gibi, en yüksek sayıda kadın bakanla birlikte kabine oluşturmak için çalışacağız. “Kadın bakan” denince sadece “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı”nın akla gelmesi veya kabineyi 1-2 kadınla sınırlı tutmak başarı sağlamıyor; işte ülkenin durumu ortada. Dış İşleri, İçişleri, Adalet, Sağlık hangisini sayarsanız sayın, ülkemizdeki yetişmiş kadın gücü her birini hakkıyla, layıkıyla yapacak nitelikte. Biz bu gücü arkamıza almıyoruz. Bu güçle yan yanayız.