Gazeteci Aslı Aydıntaşbaş, Akdeniz ve Ege’yi kasıp kavuran orman yangılarına müdahale edemeyen devletin ihmal ve başarısızlık hikayesini yazdı: “Türkiye hükümetinin sözünü ettiği emperyal ihtişamla, vatandaşlarına acil durumda hizmet sağlama kapasitesi arasındaki uçurum oldukça çarpıcı.”
Fotoğraf: AP
Aslı Aydıntaşbaş
Birkaç hafta önce Türkiye’nin Akdeniz kıyılarının bakir denizlerinde yüzerken, “Buranın pek çok mitolojiye konu olmasına şaşmamalı” diye düşündüm. Buz gibi turkuaz su, zengin çam ormanlarıyla çevriliydi ve dağların tepesinden süzülen yeraltı akıntılarıyla kendini yeniliyordu. Ormanın kenarında, denizde sadece birkaç kişiyle, doğanın yeşilden maviye dansını deneyimlemek nefes kesiciydi.
Ama artık durum böyle olmayabilir. Yüzdüğüm yerden iki adım ötede, yangınlar bölge halkını ve sahil beldelerini harap ediyor. Rekor hava sıcaklarının kaydedildiği sıcak hava dalgasıyla birlikte düzinelerce orman yangını Türkiye’nin kıyı şeridindeki doğal ormanları yakıp yıktı ve Antalya, Bodrum ve Marmaris’te birçok köyü tehdit etti. Turistler ve yerel sakinler, bazen hayvanlarını da alıp kaçarken, verimli tarım arazileri de yok oluyor.
Hiçbir şey kadim bir ormanın yanışını izlemekten daha yürek parçalayıcı olamaz. Halihazırda ekonomik bir gerileme ve büyük bir mülteci akını ile karşı karşıya olan Türkiye, tarihinde katlanılmaz derecede moral bozucu bir dönem yaşıyor.
Öte yandan, ihmal ve kaynakların yanlış kullanımı nedeniyle sinir bozucu da bir dönem. Türkiye’de hükümetinin askeri gücü ve bölgesel emelleriyle sürekli övünmekle birlikte, bir doğal afet için tamamen hazırlıksız olduğu ortaya çıktı. 85 milyonluk bir ülkenin tek bir operasyonel yangın söndürme uçağı yok! (Rusya’dan üç tane kiralıyor). Bir karşılaştırma yapmak gerekirse, örneğin Yunanistan’ın envanterinde 39 yangın söndürme uçağı bulunuyor.
Vatandaşlar ve itfaiyeciler yangınla kahramanca mücadele ederken, hükümet etkisiz görünüyor. Muhalif siyasiler, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kendi filosunun 13 uçağı olduğuna dikkat çekti. Halkın ve muhalefetin artan eleştirileri arasında Erdoğan, Türkiye’nin işlevsel yangın söndürme uçakları olmadığını ve Ukrayna ve Rusya’nın yanı sıra Avrupa Birliği’nden gelen yardım tekliflerini kabul etmek zorunda kaldığını söyledi.
Böylece, orman yangınları yedinci gününe girerken, alevlerin kısmen kontrol altına alınması dış destek sayesinde oldu.
Adil olmak gerekirse, yükselen sıcaklıklarla Akdeniz’in içine düştüğü cehennemden yalnızca Türkiye sorumlu değil. İklim değişikliği insanlığın ortak sorumluluğudur ve ancak ortak uluslararası eylemle tersine çevrilebilir. Ancak Türkiye hükümetinin sözünü ettiği emperyal ihtişamla, vatandaşlarına acil durumda hizmet sağlama kapasitesi arasındaki uçurum oldukça çarpıcı. Kaynaklarını hatalı bir şekilde uzun süredir sınır ötesi askeri maceralara ve mega altyapı projelerine akıtan hükümet, bu kaynakları ihtiyaç anında kullanamadı.
Sonuç olarak, yangın bölgelerinde yerel belediye başkanları çareyi sosyal medyada aradı. #HelpTurkey, Twitter’da trend bir konu haline gelirken, hükümet yetkilileri yardım çağrısının Türkiye’yi zayıf göstermek için küresel bir komplo olduğundan dem vurdu. “Türkiyemiz güçlüdür. Devletimiz dimdik ayaktadır” diye tweet attı Erdoğan’ın sözcüsü Fahrettin Altun. Sansür fırsatını hiç kaçırmayan RTÜK, televizyon kanallarına orman yangını haberlerine kısıtlama getirmeleri ve ayrıca söndürülen yangınları da göstermeleri konusunda uyardı.
Ancak sansürle ve parmak sallamakla bu hikaye değişmez. Bu yangınlar Türkiye’nin toplumsal hafızasındaki en kötü yangınlardır. Türkiye deprem bölgesinde yer almakta ve artık hayatımızın yadsınamaz bir parçası olan aşırı sıcaklıklardan doğrudan etkilenmektedir. Ankara’nın iklim eylemi ve afet yardımı konusunda ciddileşmesinin zamanı geldi.
Önümüzdeki yaz, orman yangınları tekrar çıkmadan önce yapılacak çok şey var. Türkiye, İran, Eritre ve Libya ile birlikte Paris İklim Anlaşması’nı onaylamayan altı imzacıdan biri. Karbon emisyonlarını azaltma taahhüdünde bulunmak yerine, 2018 yılına kadar küresel payını artırdı. Hükümet, kömür madenciliğini ve genellikle orman arazileri ve doğal ekosistemler pahasına kıyı bölgelerinde inşaatları pervasızca teşvik ediyor. Son zamanlarda hükümet, orman arazilerinde imarı yasaklayan, uzun süredir yürürlükte olan yasayı bazı bölgelerde imara izin verecek şekilde değiştirdi.
Bütün bunların değişmesi gerekiyor. Türkiye orman yangınlarını tek başına önleyemez, ancak iklim eylemine kendini adamış uluslar grubuna katılabilir. Parlamento, ilk adım olarak Paris Anlaşması’nı derhal onaylamalıdır. Türkiye’nin ormanlık alanlarına zaten zarar veren pervasız imar ve kalkınma planlarını engellemek, kıyı bölgelerindeki kömür madenlerini hizmet dışı bırakmak gibi bir zorunluluktur. Avrupa Dış İlişkiler Konseyi’nde Avrupa Güç programı direktörü Susi Dennison ve benim daha önce ifade ettiğimiz gibi, Avrupa’nın en büyük ticaret ortağı olduğu göz önüne alındığında Ankara, ticaret politikalarını Avrupa Yeşil Anlaşması ile ortaya konan yeni mevzuatla uyumlu hale getirmek için erken harekete geçmelidir.
Akdeniz’de kadim mitlere konu olan deniz ve ormanlar şimdi açgözlülüğümüz nedeniyle yok ediliyor. Ancak doğal afetler hepimiz için bir uyanış çağrısıdır. İklim değişikliği konusunda erken önlem alan ülkeler şüphesiz ekonomik ve ekolojik olarak daha iyisini yapacaktır. Türkiye bu fırsatı kaçırmamalı.
Sıcaklıklar yükselmeye devam ederse, Akdeniz’deki orman yangınlarını engelleyemeyiz, ancak iklim eylemi ve yeşil dönüşüm taahhüt ederek kolektif bir şekilde cehennemi önleyebiliriz. Ekonomilerimizi ayakta tutmanın ve ulusları korumanın tek yolu budur.
4 Ağustos tarihinde Washington Post’ta yer alan yazının orijinaline buradan ulaşabilirsiniz.