Gülseren Onanç
ABD’nin eski Dış İşleri Bakanı Hillary Clinton, “Kadınlarına boyun eğdiren toplumlar dünyanın güvenliği için de tehdittir” derken, kadınların eşit olmadığı toplumlarda şiddetin ve dengesizliğin hakim olduğunu söyler. Nitekim Afganistan, Irak, Pakistan, Suudi Arabistan ve Hindistan gibi ülkeler her an radikal bir değişme gebe, kurumlarını oturtamamış ülkeler olarak değerlendiriliyor. The Economist dergisinin “Kadınların kaybettiği ülkelerde ülkeler neden kaybeder?” makalesi bunu detaylı olarak anlatıyor.
Geçen haftaki, “Türkiye’nin geleceğinde feminist kadınlar olacak” başlıklı yazımda kadın hareketinde yıllardır aktif olan feminist kadınların Türkiye’nin İslamlaşan, muhafazakar siyasetine yeni bir boyut getirebileceğini yazmıştım.
BM Nesiller Boyu Eşitlik Forumu kapsamında yayınlanan İnsanlar ve Gezegen İçin: Küresel Feminist Ekonomik Adalet Gündemi raporu yeşil ve yeni bir ekonomik sistemin ilkelerini sıralıyor. Bu rapor feminist liderliğin ülke ve dünya yönetiminde ekonomik olarak nasıl fark yaratabileceğini ortaya koyması açısından önemli ipuçlarını sıralıyor. Feminist liderlik toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamanın yanı sıra sürdürülebilir bir ülke ve dünya vadediyor.
Dünyada kadınların siyasette verdikleri mücadeleyi yakından takip etmeye çalıştığımız platformumuzda, geçen hafta yapılan seçimlere feminist perspektiften bakmaya çalıştık.
Almanya: Muhafazakar Merkel’den Feminist Merkel’e
Aday olmayacağını çok önce açıklayan Angela Merkel’in 16 yıllık iktidar döneminin sona erdiği Almanya’da 26 Eylül’de yapılan seçimlerde sosyal demokrat SPD %25,7 oy oranı ile ipi göğüsleyen parti oldu. 2005’ten bu yana ilk ulusal seçimini kazanan SPD’nin muhafazakar dönemi sona erdirecek hükümeti yeşiller ve liberaller ile kurması bekleniyor.
Koalisyonlar faklı partileri kucaklamaya hazırlansa da, iş kadın politikacıları kucaklamaya gelince siyaset dinamiği farklı işliyor. Politico’da yayınlanan yazısında gazeteci Emily Schultheis, Alman Yeşiller Partisi Eş Başkanı ve partinin şansölye adayı Annalena Baerbock’ın “yükseliş ve düşüşü”nün Alman siyasetinde kadın olmanın zorluklarına dair sembolik bir örnek olduğunu öne sürüyor: “16 yıllık Angela Merkel iktidarına rağmen kadın siyasetçilerin önünde daha gidecek çok yol var” diyor.
Angela Merkel, erken dönemlerinde muhafazakar bir CDU lideri olarak feminist siyaseti savunmasa da yeniden aday olmayacağını açıkladıktan sonra cinsiyet meselesi ve hatta feminizm hakkında daha açık konuşmaya başladı. Siyasette kadın olmanın zorlukları üzerine konuştu ve geçtiğimiz ayın başlarında, politik evriminde yeni bir noktaya geldiğini açıkladı. Alman siyaseti için “yük” olarak algılanan o kelimeyi kullandı: “Evet, ben feministim” dedi.
Her ne kadar siyasi analistler ve kadın hakları aktivistleri Almanya’nın ilk kadın şansölyesi Angela Merkel’in 16 yıllık iktidarında cinsiyet eşitsizliğiyle mücadelede bazı fırsatların kaçırıldığı düşünse de, ben bir kadın Şansölye olarak uğradığı onca ayrımcılığa karşı varlığını sürdürebilmesini kadın liderliğine örnek oluşturması yönünden önemli buluyorum. Nitekim iktidarı sırasında her zamankinden daha fazla kadın Alman hükümetinde görev aldı. En yakın danışmanları da kadınlar oldular. Gazeteci Janina Semenova, Oxana Evdokimova’ya göre, Merkel’in en büyük mirası, bir kadının ülkeyi yönetebileceğini ve pek çok krizden başarıyla çıkarabileceğini göstermesidir. Bugün kimse bir kız çocuğuna bakan, hatta şansölye olmak istediğini söylediğinde gülmüyor.
Merkel tüm dünyadaki kadınlar için bir rol model oldu. Nitekim geçen hafta Almanya’da genel seçimlerle aynı gün düzenlenen eyalet seçiminde, Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) adayı Franziska Giffey, Berlin Belediye Başkanı seçildi. Angela Merkel hükümetinde Aile Bakanlığı görevini yürüten 43 yaşındaki Giffey, başkent Berlin’in ilk kadın belediye başkanı olacak.
Genel seçimlerde Yeşiller Partisi adayı Tessa Ganserer ve Nyke Slawik, parlamentoda sandalye kazanan ilk trans kadınlar olarak tarihe geçti.
İzlanda’yı Dönüştüren Feminist Kadınlar
Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) “Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporu 2021” verilerine göre, 12 yıldır hep zirvede kalmayı başaran İzlanda, cinsiyet eşitliği konusunda tüm dünyaya örnek olan ve ilkleri gerçekleştiren bir ülke. İzlanda’nın başarı hikayesi, 1980 yılında dünyanın demokratik olarak seçilmiş ilk kadın cumhurbaşkanı olan Vigdís Finnbogadóttir’ın göreve gelmesiyle başladı. Yıllar içinde siyasette kadın temsil oranını artıran ve son seçimlerde yüzde 47,6’lik bir oran yakalayan İzlanda, kadınların siyasi temsilinin artması ve karar mekanizmalarında yer almasının hem kadınlara hem de topluma nasıl fayda sağlayabileceğinin mükemmel bir örneği. Ebeveyn izni, kreş, ücret eşitsizliği gibi konuların hiçbiri kadınlar meclise girmeden önce önemli sorunlar olarak görülmüyordu.
Kanada’nın Feminist Başbakanı: Justin Trudeau
Feminizm kadınlara özgü bir ideoloji değil elbet. Eylül başında yapılan seçimlerde üçüncü kez Kanada Başbakanı seçilen Justin Trudeau her fırsatta kendini “feminist” olarak tanımlıyor. Trudeau, kadınların işgücüne tam katılımının önündeki engelleri kaldırmak, uygun fiyatlı ve yüksek kaliteli çocuk bakımına erişim sağlamak gibi politikaları uygulamaya soktu.
Pandemi dönemini de başarıyla yöneten Trudeau hükümeti Kanada’yı dünyanın en çok aşılı ülkelerinden biri haline getirdi ve karantina sırasında ekonomiyi ayakta tutmak için yüz milyarlarca dolar harcadı.
Türkiye’den de feminist kadın liderliğinin nasıl fark yarattığına ilişkin örneklerimiz var: Safranbolu’nun ilk kadın belediye başkanı Elif Köse kadınların yerinin ev değil sokaklar, meydanlar olduğunu vurgulayarak iki yılda pek çok projeye imza attı.
Yeni Atanan BM Kadın Birimi Direktöründen beklentimiz yüksek
Türkiye’nin ve dünyanın feminist politikalara her zamankinden daha çok ihtiyaç duyduğu bu dönemde BM Kadın Birimi direktörlüğüne Sima Sami Bahous atandı. Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SDG’ler) doğrultusunda, kadınların güçlendirilmesini ve haklarını genişletme, ayrımcılık ve şiddeti ele alma ve sürdürülebilir sosyo-ekonomik kalkınmayı teşvik etme konusunda uzmanlığı bulunan Bahous, Ürdün’ün New York’taki BM Daimi Temsilcisi olarak görev yapıyordu.
Atanmasından sonra, BM Kadın Birimindeki elliden fazla çalışan yeni direktöre bir mektup yollayarak iki şey talep etti; Yönetim reformu ve dünya çapında cinsiyet eşitliğini daha aktif ve başarılı bir şekilde teşvik eden kapsamlı bir gündem.
Unifem’in eski müdür yardımcısı Joanne Sandler “Dünya, kadınlar ve kız çocukları için zor kazanılmış pek çok hakkın erozyona uğramasını önlemek için BM Kadın Birimi ve BM’de kararlı feminist liderliğe hiç bu kadar umutsuzca ihtiyaç duymamıştı ”diyor.
Feminist liderliğe hiç olmadığı kadar ihtiyacımız var.
Gülseren Onanç