Gülseren Onanç
Geçen haftalardaki yazılarımda sürdürülebilir bir dünya için feminist liderliğe ihtiyacımız olduğunu ve kadın hareketinde yıllardır aktif olan feminist kadınların Türkiye’nin İslamlaşan, muhafazakar siyasetine yeni bir boyut getirebileceğini yazmıştım.
Bu hafta Türkiye’de ve dünyada aradığımız liderliğin özelliklerinin peşine düşmek istiyorum. Eylül ayında yapılan Almanya seçimlerindeki başarı hikayesinin kahramanı Olaf Scholz’un kamuoyu tarafından algılanan liderlik özelliklerine daha yakından baktım.
Mütevazi, sakin Merkel’in varisi olarak algılanan SDP lideri Scholz
Almanya’da bir yıl önce tarihinin en düşük oy seviyesinde olan SPD’nin seçimlerden nasıl birinci parti olarak çıkabildiği sorusuna cevap arayan Financial Times yorumcusu Guy Chazan’a göre bu mucizenin sebebi, Merkel seçime girseydi ona oy verecek olanların, “Merkel’in doğal varisi” olarak gördükleri Scholz’a yönelmesi. Daha önce CDU/CSU’ya oy verip geçen seçimlerde SPD ve Yeşillere oy vereceğini söyleyen seçmenler Merkel’in mütevazılığını, mizah anlayışını ve sakinliğini SPD lideri Olaf’a baktıklarında da gördüler.
Almanya tarihinde Şansölye iken aday olmayacağını açıklayan ilk lider olan Angela Merkel’in liderlik özelliklerinin dönüştürücü bir liderlik oluşturduğunu söyleyebiliriz. İşte bu nedenle başka bir partiden olmasına rağmen kendisini seçmene Merkel’in doğal halefi olarak kabul ettirmeyi başaran Olaf Scholz seçimi kazanmayı başardı. Bunca yıldır Merkel’e atfedilen pragmatizm, ağırbaşlılık, güvenilirlik ve siyasi deneyim gibi erdemleri Almanya’nın büyük koalisyonu sırasında Merkel’in maliye bakanı olarak görev yapan Scholz üstlenmeyi başardı.
Feminist olduğunu söyleyen Merkel sadece bir kadının ülkeyi 16 yıl yönetebileceğini ve pek çok krizden başarıyla çıkarabileceğini göstermekle kalmadı aynı zamanda ülkesinde ve dünyada diğer siyasetçilerin başarılı olmak üzere örnek aldığı bir “feminist liderlik normu” da ortaya koymayı başardı.
Türkiye’de 20 yılı aşkın bir süredir hakim olan milliyetçi muhafazakar Erdoğan ve Cumhur ittifakının yönetim biçimi (ben buna liderlik demiyorum) ve kutuplaştırıcı, otoriter erkek egemen liderliğin önümüzdeki seçimlerde kazanamayacağına dair birçok gösterge var. Türkiye bir yol ayrımında; ülke gelecek hikayesini ararken aynı zamanda yeni bir liderlik de arıyor. Erkek egemen muhalefet partileri her ne kadar kendilerini anti-Erdoğan, anti-Cumhur İttifakı olarak konumlandırsalar da, henüz yeni bir liderlik biçimi ortaya koyamadılar.
Muhalefet partilerinin ‘kadınsız’ uzlaşı metni
Geçen hafta Meclis çatısı altında toplanan 6 muhalefet partisi temsilcisi (nerdeyse tümü erkek) ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e dönüş için uzlaştıklarını açıkladılar.
Eşitlik İçin Kadın Platformu’nun (EŞİK) bu uzlaşı metnine itirazı var. Metinde kadınlarla ilgili tek bir cümle yer almadığını söyleyen EŞİK, kadınsız bir demokrasinin mümkün olmayacağını da hatırlattı.
Ted Lasso’dan alınacak dersler
Nasıl bir lider arıyoruz sorusuna cevap ararken, popüler kültürden bir örnek radarımıza takıldı. Altın Küre ve Emmy ödüllü diziye adını veren, iyi huyluluğu ve nezaketi ile herkese kendini sevdiren Ted Lasso karakteri günümüz liderliği için birçok iş insanının referans olarak kullandığı bir kişilik.
Financial Times yazarı Pilita Clark “İyi huylu olmak, nazik olmak, komik olmak, kibar olmak yeterli” diyor.
Diyanetin etkisini azaltacak, cinsiyet eşitliğini sağlayacak, kucaklayıcı feminist liderlik
Biz bu özelliklerin gerekli ama yeterli olmadığını düşünüyoruz. Bizim aradığımız feminist liderlik aynı zamanda Türkiye’de Diyanet İşleri’nin 2010 yılından beri artan etkisini azaltacak, gerçek toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayacak, kurumları yeniden tesis edecek, hiçbir vatandaşın kendini sistemin dışında hissetmediği kucaklayıcı, destekleyici feminist liderlik.
Bu talebimizi tekrarlamaya ve bu yönde alternatifler aramaya devam edeceğiz.