
Gülseren Onanç
Hint asıllı Amerikalı arkadaşım Munira’nın organize ettiği bir Zoom toplantısında buluştuk. Toplantıya Hindistan, Filipinler, Amerika, Nijerya ve Venezeela’dan kadın politikacılar, gazeteciler, sivil toplum temsilcileri katıldı. Toplantının konusu teknoloji şirketleri yöneticileri ile kadın aktivistler, politikacılar, gazetecilerin bir araya geleceği bir uluslararası toplantıda konuşulacak konular, toplantı çıktıları ve beklentilerin ne olması gerektiğiydi.
Munira nasıl olduğumu sordu. “Bu hafta sonu seçim var” dedim. “Bilmez miyiz” dedi ve ekledi: “Türkiye’deki seçimi bütün dünya izliyor. Hindistan’da Mondi’nin bir eyaletteki seçimleri kaybetmesi umut verdi. Erdoğan’ın gerilemesi de otoriter liderliğin geriletilmesi için çok önemli bir gelişme olacak.”
Toplantıda Google, Facebook, Twitter, Tiktok başta olmak üzere sosyal medyayı da yöneten büyük teknoloji şirketlerinin kadına yönelik şiddet başta olmak üzere toplumsal cinsiyet eşitsizliğini yaratmakta nasıl rol oynadığını ve bununla nasıl mücadele edeceğimizi konuştuk.
Sosyal medyanın manipülasyon amaçlı yalan haber (fake news) yayarak seçimlerin sonuçlarını etkilediğini Amerika seçimlerinde büyük ve organize bir şekilde gördük. Trump’ın kampanya yöneticileri rakibi Hillary Clinton için onlarca yalan haber ürettiler ve bunları Facebook’ta milyonlarca Amerikan seçmeni üzerine yapılan profil analizleri ile kararsız seçmeni manipüle etmek üzere kullandılar. Trump’ın kampanya sürecini araştıran komisyonun raporunun üstüne Amerikan Senatosu yayınladığı raporda Trump’ın 2016 seçim kampanyasında Rusya ile ilişkisi olduğunu yazdı. “Make Amerika Great Again (Amerika’yı Yeniden Harika Yap) kampanyası yaparak yerli ve milli bir söylem ile seçimi kazanan Trump, Amerika’nın en büyük düşmanı Rusya ile seçim kazanmak üzere iş birliği yapmıştı.
Bu süreç her ne kadar Amerikan kurumları tarafından araştırılsa ve Facebook CEO’su Mark Zuckerberg Amerikan Senato’sunda sorgulansa da kullanılan manipülasyon araçları hala yaygın şekilde kullanılıyor. Bu süreci yönetenler büyük verileri analiz ediyorlar, yalan haberi direk yapmak yerine bir doğru haberin içine yedirerek seçmenin kafasında soru işaretleri bırakmaya çalışıyorlar. Ürettikleri düzmece dokümanları kamusal kimliği olamayan kişiler üzerinden yaygınlaştırıyorlar. Cambridge Analytica şirketinin geliştirdiği bilgi birikiminin arkasında gelişmiş bir bilgi birikimi var. Sizi sizden daha iyi tanıyan algoritmalar geliştirebiliyorlar. Yapay zeka teknolojilerini kullanarak daha gelişmiş algoritmaların dünyayı nasıl bir felakete götüreceği konusunda büyük endişeler var. Tarihçi ve düşünür Yuval Noah Harari, yapay zekânın insan uygarlığının işletim sistemini ‘hack’lediğini söylüyor. Harari’ye göre hikâye anlatan bilgisayarlar insanlık tarihinin akışını değiştirecek.
Bizim seçim gündemimize geri dönersek, biz Türkiye’de seçim süreçlerinin yalan haberler ile manipüle edilme olasılığını Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun paylaşımı ile öğrendik. Kılıçdaroğlu, “Cambridge Analytica’cılık oynamak kapasitenizi aşar” diyerek AK Parti’nin böyle sofistike bir operasyonu yapmaya yeltense bile kapasitesinin yeterli olmadığını vurguladı.
Piro Kemal haklıydı.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Daire Başkanlığı emir komuta altında çalışan, yaratıcı düşünceden yoksun trollerin çalıştığı, kontrol edilen medyaya parti sözcülüğü yaptıran bir kurum. Bu kurumdan bir Cambridge Analytica çıkmaz. Doğru.
Ama TRT dahil devletin medyasını, yazılı ve görsel basının yüzde doksanını kontrol altında tutan TC. İletişim Başkanlığı’nın öyle gelişmiş teknolojilere, iyi tasarlanmış manipülasyon araçlarına ihtiyacı zaten yok. En basit bir yalan haberin bile gerçekliği sorgulanmadan yayınlandığı bir medyadan söz ediyoruz. Nitekim Cumhurbaşkanı kendisi ve sözcüsü tarafından Mısırlı birkaç yetenekli genç tarafından üretildiğini öğrendiğimiz bir montaj video ile kararsız ve milliyetçi seçmenin manipüle edilebileceğini yaşayarak gördük. Montaj videoda Kemal Kılıçdaroğlu’nun terör örgütleri başkanları ile ortak kampanya yaptığı söyleniyordu. Üstelik bu videolar başka dünya örneklerinde gördüğümüz gibi el altından sızdırılmış gibi servis edilmedi. Bizzat Cumhurbaşkanı tarafından mitinglerde gösterilerek seçim malzemesi olarak kullanıldı.
Bir mütedeyyin arkadaşım geçenlerde, AK Parti seçmeni olan ve Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığını destekleyen annesine bu videoların yalan olduğunu ikna edemediğini anlattı. Bir annenin canı gibi sevdiği doktora dereceli araştırmacı kızının söylediğine inanmak yerine devletin televizyonuna ve Cumhurbaşkanına güvenmeyi tercih etmesi üzerine düşünmemiz gerekiyor.
Yapılan manipülasyonların seçime olan etkisini ancak seçim sonuçlarında görebiliyoruz. 14 Mayıs seçim sonuçları bize karşımızdaki tehlikenin boyutlarını gösterdi. Seçimi kaybedeceğini anlayan Cumhurbaşkanı’nın kendisi yalan haber yaptırıyor, miting meydanlarında bunu gerçekmiş gibi sunuyor ve devlet televizyonlarında yayınlatarak halkı manipüle ederek seçim kazanmaya çalışıyorsa burada demokrasi adına büyük bir tehlike olduğu ortada.
Basının büyük bir çoğunluğunun desteğini alarak sürdürülen kampanyaya rağmen Türkiye seçmeninin yarısı buna inanmamışsa hala umudumuz var demektir.
Seçim sandıklarında görev alarak oyuna ve seçim süreçlerine sahip çıkmaya hazırlanan yüzbinlerce vatandaşımız varsa hala umudumuz var demektir.
“Buradayız, bu karanlığa teslim olmayacağız” başlıklı bir ortak bildiri yayımlayan kadın örgütleri varsa hala umudumuz var demektir.
İki gün sonra gerçekleşecek Cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçimlerinde topluma yutturulmak üzere üretilen yalanlara karşın gerçekliği, doğruluğu savunacağız. Hep birlikte, sandıklara giderek gözümüzün içine bakarak yalan atan bu otoriter iktidara son vereceğiz.
Bu seçimin sonuçlarını büyük bir merakla bekleyen bütün dünyaya Türkler başardı biz de başarabiliriz dedirteceğiz.
Yeni bir başlangıç yapacağız.
Türkiye’ye ve dünyaya umut olacağımız için çok heyecanlıyım.