Bertelsmann Vakfı Dönüşüm Endeksi (BTI), 2004 yılından bu yana ilk kez otokratik devletlerin sayısının demokratik rejimlerden fazla olduğunu saptadı. “Bu, son 15 yılındaki çalışmalarımız kapsamında ölçtüğümüz en kötü siyasi dönüşüm sonucu.”

Deutche Welle’den Peter Hille’nin haberine göre, Betelsman Vakfı Dönüşüm Endeksi’nin incelemeye aldığı gelişmekte olan ve gelişmenin eşiğindeki 137 ülkenin 67’sini demokratik rejimler oluştururken, otokratik devletlerin sayısı 70’e yükseldi.
Bertelsmann Vakfı BTI Proje Yöneticisi Hauke Hartmann, “Bu, son 15 yılındaki çalışmalarımız kapsamında ölçtüğümüz en kötü siyasi dönüşüm sonucu,” diyor. Endekse göre, küresel bazda daha az özgür ve adil seçim, daha az ifade ve toplanma özgürlüğü söz konusu. Ayrıca kuvvetler ayrılığı prensibi de giderek aşınıyor.
Raporda Türkiye’ye dair tespitler de yer alıyor. Hartmann, Deutsche Welle’ye (DW) yaptığı değerlendirmede “Aslında Erdoğan yönetiminde bir umut ışığı olmaya başlayan Türkiye, son on yılda demokrasi yolunda en fazla gerileyen ülke oldu. Çünkü burada kuvvetler ayrılığı ve toplumsal katılım o kadar kısıtlandı ki, iki yıl önce Türkiye’yi otokrasi olarak sınıflandırmak zorunda kaldık. Ne yazık ki aradan geçen sürede bu değerlendirmede bir değişiklik olmadı” görüşünü dile getirdi.
Yıllar önce kurulmuş ve oturmuş birçok demokratik rejimin de artık “kusurlu demokrasiler” kategorisine girmesi endişe verici bulunuyor. Örneğin, Hindistan’da Başbakan Narendra Modi’nin etnonasyonalist tutumu veya Brezilya’da Jair Bolsonaro ve Filipinler’de Rodrigo Duterte’nin sağcı otoriter hükümetleri, bu ülkeleri de otokrasiye doğru yaklaştırıyor.
Hartmann, “On yıl önce sağlıklı ve istikrarlı bir demokrasiye sahip olan bu ülkeler, bugün gelinen siyasi süreçte “ağır kusurları olan demokrasiler” haline dönüştü. Avrupa’da ise Polonya ve Macaristan’da hukukun üstünlüğü ilkelerinin çiğnendiğine şahit oluyoruz” diyerek endişelerini dile getiriyor.
Demokratik normlar neden erozyona uğruyor?
Hartmann’a göre başlıca itici güçler, torpil ve yolsuzluklar nedeniyle yozlaşmış sistemi kendi çıkarları için muhafaza etmek isteyen siyasi ve ekonomik elitler: “İncelediğimiz 137 devletin çoğunda, göreceli toplumsal katılıma dayalı bir siyasal sistem ve rekabeti çarpıtarak ekonomik ve sosyal katılımı engelleyen bir ekonomik sistemle karşı karşıyayız.”
Hartmann, ayrıca, yoksulluk, açlık ve sosyal dışlanma tehdidi altında olan ve demokratik süreçler altında herhangi bir iyileşme görmeyen vatandaşların da, genellikle popülist alternatifleri cazip gördüğünün altını çiziyor: “Donald Trump’ın seçilmesinden ve devam eden popülaritesinden ya da İngiliz elitlerinin sorumsuz tutumlarından dolayı, demokratik sistemlerimizin gücü hakkında bazı insanlar şüpheye kapıldı. Kimi grupların marjinalleştirilmesine ek olarak, özellikle basit çoğunluğa dayalı iki partili seçim sistemi, kutuplaşmanın fitilini ateşliyor.”
Hala umut var
Daha fazla otokrasi yönündeki küresel eğilime rağmen çoğunluğun daha fazla özgürlüğe ve söz hakkına özlem duyduğu inancı da devam ediyor:
“Belarus’taki özgür seçimlerin, Lübnan’daki sivil toplum dayanışmasının, Sudan’daki askeri dikta ile mücadelenin veya Myanmar’daki darbe karşı protesto gösterilerinin aktörlerine bakın. Bu insanlar sıradan bir gösteriye gitmiyor. Daha iyi bir toplum için hayatlarını ortaya koyuyor. Onların hepsi birer kahraman. Otokrasiye karşı küresel mücadelenin son ve en sağlam kalesi.”