Bianet’ten Evrim Kepenek’e konuşan Hacettepe Üniversitesi Psikiyatri bölümünden Doç. Dr. Koray Başar, son dönemde LGBTİ+’lara karşı yükselen nefret ve ayrımcı söylemlerin gölgesinde, insanlık tarihi boyunca LGBTİ+ varoluşunu anlatıyor.
LGBTİ+ var oluşunun bir hastalık olmadığını nasıl anlatabiliriz?
LGBTİ+’yı kapsayancinsiyetle, cinsiyet kimliğiyle, cinsel yönelimle ilgili çeşitlilik… Bu kimlikler sanki batıdan geldi gibi bir söylem var. İslam toplumlarında da kutuplarda da yeni Zelanda’da başka isimlerle anılarak veya isim konulmadan da bu varoluşlar vardı. İnsanın var olduğu her zaman bu çeşitlilik de vardı.
Aslında nasıl olup da hastalık olduğunun zannedildiğini anlatmak daha doğru olur bu durumda. LGBTİ dediğiniz insanlık tarihi boyunca vardı.
İnsanlar birçok özellikleri açısından çeşitlilik sergiliyorlar. Saçımızın kıvırcık olması, düz olması, gözümüzün renginin birbirinden farklı olması….Bu özellikler açısından bir grubun sayıca daha az veya çok olması bir hastalık belirtisi olamaz.
Bu özelliklerin genel olarak ruhsal bedensel durumları ile kendileri açısından ne gibi sonuçlar doğurduklarıyla ilgilidir hastalık durumu.
Cinsel kimlikle ilgili çeşitliliği hastalık olarak görmek bizim hangi gözlükle baktığımızla ilgilidir. Hangi gözlükle baktığınız ne gördüğünüzü çok etkiler. Sadece bu kimlik özelliklerini değiştirmek isteyen bir grupla karşılaşır, bu kişilerde gördüğünüz ruhsal sorunları bu kimliğin, tüm grubun özellikleri kabul ederseniz bu durum bir hastalık olarak algılanabilir.
Kısa bir dönem hastalık dediler tıpta. Bugün biz biliyoruz ki cinsel kimlikle ilgili çeşitlilikte herhangi bir özellik insanın zekasını, karakterini, ahlakını, sevme, sevilme, sayma sayılma becerisini, işini, gücünü, psikolojik ve fizyolojik durumunu etkilemiyor. Yaşanılan ruhsal zorluk, kim olduğunuzla değil, toplumun kimliğinize bakışıyla ilgili. Dolayısıyla bugün artık cinsel kimlikle ilgili çeşitliliğin hastalık olmadığı kabul ediliyor.
Dün hastalık” bugün sapkınlık…
Sanki cinsel kimlikle ilgili bu özeliklerin doğru gelişmesi ile ilgili bir yol var ve bu yoldan sapılıyor gibi. Cinsel kimlikle ilgili bu özelliklerin nasıl belirlendiği halen bilinmiyor. Bir erkeğin ne olup da kadını, ne olup da erkeği sevdiği, ne olup da erkek olduğunu hissettiği bilinmiyor. Oysa insan insan olduğundan beri büyük bir çeşitlilik gösterdiğini düşünüyoruz biliyoruz. Tek yolu doğru olarak düşündüğünde diğer yollar sapma gibi algılanıyor. Söyleniyor. Oysa bütün bu yollar insana ait, insanla ilgili, kimse yoldan çıkmış sapmış olmuyor.
Peki, özellikle bazı ülkelerde de “onarım terapisi” adı altındaki uygulamalar oluyor…Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de adettir zaten ama dünyada da benzer bir şey var; bir şey yanlış yapacağınız zaman çok şık bir isim bulursunuz. Onarımterapisi de öyle. Sanki kişiye yardımcı olacak, bir sorunu düzeltecek, sağlıkla ilgili bir şeymiş gibi görünüyor. Onarım terapisi, düzeltme, değiştirme.
Oysa bunlar cinsel kimlikle ilgili özelliklerin hastalık olarak sanıldığı zamandan kalma şeyler.
Bugüne kadar cinsel kimlikle ilgili özellikleri değiştirmekle ilgili girişimlerin bu yönde bir etkisi olduğu gösterilemedi. Bu nedenle uygulanması önerilemez. Ama dahası bu uygulamalara maruz kalanların ruhsal ve bedensel açıdan olumsuz etkilediğini biliyoruz.
Yani, uygulandığında bir faydası olmadığını biliyoruz bir kanıt yok ama uygulandığında da zarar verdiğini biliyoruz.
Etik olarak ve mesleki olarak denenmemesi dahi gerekiyor ismi ne kadar cazip gelse de.
Şöyle cazip gelebilir,insanlara bütün toplum “onlarda bir bozukluk sende sapma var” der, yedi gün gün 24 saat “sende bir sapma var” gibi hissettirirlerse insanlar kendilerinde hissettikleri bu yönün dönüşebileceğine inanıp yardım arayabilirler.
Onarım terapisi için insanların başvuruyor olmasını bunu uygulayanlar insani açısından “yardımcı oluyoruz” diye anlatıyorlar, ama bu yardım değil insanlara zarar vermektir.
Bu bilimsel olarak da mesleki etik olarak da uygun değil. Bununla ilgili bazı ülkelerde yasal yaptırımlar da var.
Söyleşinin devamına buradan ulaşabilirsiniz.